Gamze Çıragül Röportajı

Gamze Çıragül yaptığı röportajda Tarım ve Hayvancılık ile ilgili sorunları İş İnsanı Mehmet Doğan'a sordu.

İzmir'in Gerçek Hazinesi: Tarım ve Hayvancılık

İzmir'in verimli topraklarında süt üretimi, tarım ve hayvancılık sektörünün önemli bir parçası olarak dikkat çekiyor. Bu bağlamda, Titar Tarım ve Hayvancılık Yönetim 
Kurulu Başkanı Mehmet Doğan ile yaptığımız röportajda, süt üretimindeki son gelişmeleri, sektörün karşılaştığı zorlukları ve geleceğe yönelik beklentileri ele aldık. 
Hem yerel hem de ulusal düzeyde önemli bir oyuncu olan Titar Tarım ve Hayvancılık, sürdürülebilir üretim modelleri ve kalite odaklı çalışmalarıyla öne çıkarken, 
Sayın Mehmet Doğan'ın vizyonu ve deneyimi de bu süreçte kritik rol oynuyor.Süt üretiminde inovasyon, verimlilik ve pazar dinamikleri üzerine gerçekleştirdiğimiz 
bu keyifli sohbete gelin yakından bakalım.

Kurucusu olduğunuz Titar Tarım ve Hayvancılık hakkında bilgi verir misiniz?

2011 yılında Tire Yenioba Köyü'nde 2000 dönüm arazi üzerinde 3000 baş kapasiteli bir süt inekçiliği projesi başlattık ve 2012 yılında Almanya'dan holstein ırkı 
süt hayvanlarını ithal ederek aynı yılın Ağustos ayında hayvanları işletmeye alıp üretime başladık. Aynı zamanda arazimize yaklaşık 10 bin Gemlik zeytini, 4 bin badem 
ve geçen sene 5 bin civarında defne fidanı diktik, özellikle topoğrafyası bozuk ve eğimi yüksek alanlarda ağaçlandırma yaptık, sulamayı da damlama sulama sistemi ile 
gerçekleştiriyoruz.
Arazimizin bir kısmını da hayvansal yem bitkileri üretimine ayırdık ve yaklaşık 800 dönümlük bir alanda yapay mera oluşturarak her mevsim hayvanlarımızın yeşille 
buluşmasını sağlıyoruz. İşletmemiz, Avrupa Birliği onaylı ve hastalıktan ari bir işletmedir. 

İzmir'in hayvancılık sektöründe iklim ve doğal kaynaklar açısından avantajları ve dezavantajları nelerdir?

İzmir, iklimi nedeniyle hayvancılık için uygun bir bölge değildir; yaz aylarının aşırı sıcak geçmesi, hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılıkta döl, süt ve et 
verimini olumsuz etkiler, ayrıca hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Ancak İzmir, tarımsal toprak zenginliği ve mevsim koşulları sayesinde yılda üç ürün 
alınabilen bir bölgedir, bu da hayvancılık açısından değerlidir. Ne var ki, bu avantajlar doğru kullanılmamış, topraklar aşırı yorulmuş, faydalı bakteriler yok edilmiş 
ve yeraltı suları tükenme noktasına gelmiştir. İzmir'de sürdürülebilir bir su politikası olmadan hem bitki hem de hayvan yetiştiriciliğinde gelecekte ciddi sorunlar 
yaşanacaktır. Bu nedenle, büyükbaş hayvan sayısının azaltılması, süt inekçiliğinin daha planlı bir şekilde yapılması ve su kullanımının sıkı bir şekilde kontrol 
edilmesi gerekmektedir. 
İzmir, hayvancılıktan çok bitki yetiştiriciliği için uygun bir bölge olup, bu potansiyelin doğru planlanması önemlidir.

Hayvancılık ve süt üretimi sürecinde kullanılan modern teknikler ve teknolojiler nelerdir? İzmir bu açıdan ne kadar gelişmiş durumda?

Yeni teknolojiler sayesinde hayvanların süt verimi, sağlığı, döl verimi ve kızgınlık dönemi gibi unsurlar kontrol edilebilmektedir. Hayvancılık işletmeleri yeniliğe 
oldukça açık olup, ekonomik durumlarına göre hem tarım aletleri hem de yeni gelişen teknolojileri işletmelerinde kullanmaktadır. Entansif işletmelerin neredeyse tamamı 
bu teknolojileri kullanmakta ve gelecekte gelişen teknolojilere de yönelme eğilimindedirler. Orta ölçekli süt işletmelerinde robot sistemleri kullanılmaya başlanmış 
olsa da, büyük ölçekli işletmelerde (örneğin, 1000 baş hayvan bulunan işletmelerde) robot sistemlerinin doğru bir tercih olmayabileceği, ancak 200-500 baş hayvan 
bulunan işletmelerde bu sistemlerin daha verimli ve disiplinli olabileceği düşünülmektedir. 
Yemleme ve gübre yönetimi gibi konularda da yeni teknolojiler geliştirilmekte ve bu yenilikler genellikle entansif, büyük işletmeler tarafından benimsenmektedir. 
İzmir Türkiye'de teknoloji kullanımında ön sıralarda yer almaktadır. Titar Tarım ve Hayvancılık olarak çiftliğimize Amerika, Avrupa ve Uzak Doğu ülkelerinden 
ziyaretçiler gelmiş ve işletmemiz dış basında da yer almıştır. Kasım ayında Çin Tarım Bakanı’nın İzmir’e gelmesi, tarımsal ve hayvansal ham madde işleyen sanayi 
tesislerini gezmesi, ticaret ve sanayi odasıyla görüşmesinin yanı sıra işletmemizi de ziyaret etmesi beklenmektedir. 
İklimsel olumsuzluklar, kuraklık ve hayvansal kapasitenin yeterliliği gibi tartışmaları bir kenara bıraktığımızda, İzmir, üretimde teknolojiye verdiği önem açısından 
imaj yaratan ve dışarıya ışık veren bir kent olarak öne çıkmaktadır.

Hayvan refahı ve sağlığı süt üretiminde ne kadar önemseniyor? İzmir bu konuda nasıl bir yol izliyor? Kalite kontrol standartlarına önem veriliyor mu?

Hayvan refahına verdiği önemle İzmir Türkiye' de fark yaratmaktadır. İzmir'deki işletme sahipleri ya da işletmelerde üst düzeyde görev alan kişiler, hayvan refahına 
büyük önem vermektedir. Biz de işletme olarak hayvan refahını çok önemsiyoruz. Hayvanların barınakları, yatak sistemleri, gezinme alanları, yağmurdan, rüzgardan ve 
soğuktan korunmaları gibi unsurları ön planda tutuyoruz.
Hayvan sağlığı konusunda da işletmeler büyük bir özen göstermektedir. Ülkemizde hayvancılık salgın hastalıklar nedeniyle zorlu bir süreçten geçiyor ve Bakanlığın bu 
konuda hastalıktan ari işletmelerin sayısını artırmak için çabaları var. Hastalıktan ari işletmelerin desteklenmesi ve güçlendirilmesi önemli, çünkü Avrupa Birliği 
onayı ile süt ürünlerini Avrupa'ya ihraç etme imkânı doğuyor ve bu onay, ürünlerin dış pazarlarda kabul görmesi ve değerinde yer bulabilmesi açısından da kritik rol 
oynuyor. Biz işletmemizde üç ayda bir ya da altı ayda bir hayvanlarımızı kontrol ederiz. Kan ve dışkı örneklerini alır, herhangi bir hastalık ya da olumsuz durum olup 
olmadığını kontrol eder ve hızlı bir şekilde gerekli önlemleri alırız.  
Hayvancılıkta aşılama protokolleri de İzmir'de oldukça iyi bir şekilde uygulanmaktadır. Küçük aile işletmeleri hariç, orta ve büyük ölçekli işletmelerde aşılama 
protokollerinin düzenli bir şekilde yapıldığını söyleyebilirim. İzmir, hayvan refahını ön planda tutarak, özellikle sütçül hayvanlar açısından hem süt veriminde 
hem de üretilen sütün kalitesi açısından Türkiye'de bir numara diyebilirim. Bu, ihraç edilecek mamuller açısından da oldukça değerli bir durumdur.
Süt işleme tesisleri ve sanayiciler, sütün kalitesine büyük hassasiyet gösteriyor. Eğer sütünüzün kalitesinde bir bozukluk varsa, yağ oranı, kuru madde oranı veya 
protein değerleri düşükse, ya sütünüzü almıyorlar ya da yaptırım olarak fiyatınızı düşürüyorlar. Bu anlamda hem üretici işletmeler hem sanayiciler hem de Bakanlık süt 
kalitesine dikkat ediyor. Ayrıca, eğer bir kooperatif üyesiyseniz, kooperatifler de teknik personel aracılığıyla sütünüzü kontrol ediyor. Dolayısıyla bu alanda büyük 
bir sorun yok. Ancak veteriner ve sağlık ekibinin girmediği küçük işletmelerde bu kalite kontrolünden bahsetmek mümkün değil. Bu küçük işletmelerde üretilen süt, 
antibiyotikli, hastalıklı olabilir ve sütün besin değerleri düşük olabilir.

Küçük işletmelerde hayvan sağlığı ve süt verimi nasıl iyileştirilebilir?

Küçük işletmelerde süt verimi ve kalitesi düşer. Hayvan sağlığı gibi konularda, büyük işletmelerdeki gibi bir denetim, planlama veya program söz konusu değildir. 
Bu işletmelerde genellikle ancak hayvan hastalandığında veterinere başvurulur. Eğer küçük işletmeler düzenli bir alanda toplanıp kooperatif çatısı altında ya da 
şirketleşerek bir arada olsalar, ben bu yapıya "bütüncül işletmeler" diyorum. Bütüncül işletmelerde doğal olarak veteriner, beslenme ile ilgili zooteknist ve yetişmiş 
eğitimli personel de olacaktır. Bu durum, beraberinde daha iyi verim ve kaliteyi getirecektir.

İzmir'in süt üretimi sektöründe, iç ve dış pazardaki konumu nedir?

Az öncede belirttiğim gibi teknolojiye ve hayvan refahına verdiği önem ve uygulamalarla sütte iyi bir verim ve kaliteye sahip olan İzmir, ihracata yönelik süt 
üretimi konusunda ön plandadır. Türkiye'de toplam üretilen süt miktarı açısından Konya birinci, İzmir ise ikinci sıradadır. Ancak süt kalitesi açısından baktığımızda 
İzmir birinci sıraya gelir. Bu durumda İzmir, Türkiye'de dış piyasada birinci, iç piyasada ise ikinci kent konumundadır. İzmir’i bu açıdan, gayri safi milli 
hasılamıza süt ürünleri açısından ciddi bir katkı sağlayan şehir olarak değerlendirebiliriz.

Devletin ve yerel yönetimlerin süt üreticilerine sağladığı teşvik ve desteklerin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

Devletin çeşitli başlıklar altında destekleri var, ancak bu destekler yeterli değil. Eğer Türkiye olarak tarım ve hayvancılıkta "birinci lig"de yer almak 
istiyorsak, mevcut desteklerin artırılması gerekiyor. Çünkü birinci ligde yer alan ülkelerdeki destekler çok daha yüksek seviyede. Örneğin, elimdeki 2021-2022 
verilerine göre, Avrupa ülkeleri tarım ve hayvancılık sektörüne 66 milyar avro destek veriyor. Pandemi döneminde ise ayrıca 10 milyar avronun üzerinde ek destek 
sağladılar. ABD'de ise 100 milyar doların üzerinde bir destek bulunuyor. Türkiye’de bu destek sadece 3 milyar dolar. 3 milyar dolar destek sağladığınızda, 
bu bir yaraya merhem olmuyor; sadece acıyı hafifletiyor, kısmen bir rahatlama sağlıyor ama tedavi etmiyor.

Yerel yönetimlere geldiğimizde ise, mevcut kanunlar yerel yönetimlerin doğrudan destek vermesine izin vermemekte. Ancak dolaylı olarak destek sağlanabilmektedir.
Örneğin, İzmir’de Aziz Kocaoğlu döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi, doğrudan üretici kooperatiflerinden alım yaparak üreticiyi desteklemeye başlamıştı. 
Şu anda birçok belediye de bu modeli uyguluyor. Gönül isterki bu örnekler çoğalsın Edirne’den Iğdır’a kadar tüm belediyeler, parti ayırt etmeksizin, bu modeli 
geliştirerek uygulasın. 

Tarım ve hayvancılık sektörünün, siyaset üstü ele alınması gerekir. Tarım ve hayvancılık, üreticiyi olduğu kadar tüketiciyi de ilgilendirir. 85 milyon insanı, 
hatta turistleri de eklersek 100 milyon insanı doğrudan etkileyen, sağlığını, beslenmesini, giyinmesini ilgilendiren bir sektöre siyaset karıştırılmamalıdır. 
Bu şekilde, hem genel iktidar hem de yerel yönetimler sektörle ilgili doğru adımlar atmış olur ve bunun siyasal anlamda da karşılığını görürler.

Organik ve doğal süt ürünlerine talep artarken İzmir`deki üreticiler bu trende nasıl ayak uyduyor?

Organik süt, organik et, organik tarım ürünleri konuşulduğunda kulağa çok hoş gelen bir şey. Tabi ki iyi de bir şey. Ancak bunu gerçekleştirmek çok zor. İzmir'de 
bildiğim kadarıyla organik süt üretimi yapan bir ya da iki işletme var. Bunlardan bir taneside yakın dostum. Kendisi organik süt üretiminden dolayı çok muzdarip. 
Neden mi? Çünkü organik süt elde etmek için hayvana yedirdiğiniz tüm hammaddelerin, ister ithal ister Türkiye'de üretilmiş olsun, organik olması gerekiyor.
Organik üretime geçtiğinizde rekolte çok düşük oluyor. Bu yüzden bu işletmelerin maliyeti çok yüksek oluyor ve yüksek maliyetle elde ettikleri sütü değerinde 
satamadıkları için sıkıntı yaşıyorlar. Demek ki genel anlamda baktığımızda, organik üretim kulağa hoş gelen ve hepimizin arzu ettiği bir şey ama sürdürebilmek oldukça 
zor. Bence ancak devlet desteğiyle ve toplumsal ekonomiyi üst seviyelere çıkarmak koşuluyla organik ürünler değer bulur. 

Genç neslin sektöre olan ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Sıfır diyebilirim, gerisini siz düşünün. Genç nesil tarıma ve hayvancılığa sırtını dönmüş durumda. 
Gençler anne ve babalarının yaşadıklarından dolayı bu sektöre çok olumsuz bakıyor. Görüyorlar ki anne ve babalarının tatili yok, zamanı yok; evlerinden veya 
işletmelerinden ayrılma şansları yok. Diğer boyutu ise, bu kadar emek ve riskle karşı karşıya kalırken harcadığınız emeğin karşılığıda yok bu da gençlerin bu sektöre 
olumsuz bakmasına neden oluyor.
Tarım Bakanlığı’nın veya hükümetin zaman zaman gençleri tarıma ve hayvancılığa özendirme amacıyla attığı adımlar oluyor, ama bunlar yeterli değil. Neden yeterli değil? 
Çünkü bunlar çok palyatif çözümler. Oysa ki bizim köklü çözümlerle yola çıkmamız lazım. Başta devlet öncülük yapacak, bu insanların yaşam güvenliğini sağlayacak, 
gelir marjlarını yükseltecek, insanca yaşam refahını temin edecek. Bu yapıldığı zaman gençler de "Ha İzmir’in merkezinde oturmuşum ha köyde, ben de şehirdeki 
insanlar gibi ihtiyaçlarımı karşılıyorum" diyebilecek. Bu nedenle, bizim tarım ve hayvancılık politikasında köklü bir eksen değişikliğine gitmemiz lazım. Neye göre? 
İklim değişikliğine göre, arz ve talep dengesine göre, yeni gelişen nesillerin taleplerine ve ihtiyaçlarına göre. Bunların hepsini köklü bir biçimde değiştirip 
yerli yerine oturtursak, o zaman gençleri tekrar toprakla, tarımla ve hayvancılık işletmeleri ile buluşturabiliriz.

Ülkemiz ve tüm insanlık için çok önemli olan bu sektöre sağladığı katkılardan, keyifli sohbetinden ve aktardığı değerli bilgilerden dolayı 
Sayın Mehmet Doğan'a çok teşekkür ederim.